Ne oluyor bunlara da kokmuş bataklıkta yuvarlanıp duruyorlar.
Ve o yüce, ulvi daveti duymuyorlar.
Hayatı yükselten, mübarek kılan, berraklaştıran daveti !..."
diyerek asrına seslenen Seyyid Kutub 1906 yılında Mısır'da dünyaya geldi.
İlk okulunu bitirdiğinde hafızlığını da tamamlamış olan Seyyid Kutub, eğitiminin devamı için Kahire'ye gitmiştir.
Orta, Lise ve yüksek tahsilini burada tamamlayarak mezun olduğu fakültede okutman olarak göreve başlamıştı.
Bu dönemde İhvan-ı Müslimin cemiyeti, Seyyid Kutub'un dikkatini çekmişti.
Cemiyetin kurucusu olan Hasan el-Benna halktan biriydi.
Kendine has düşünce tarzı vardı ve tüm dünya meselelerine farklı bir açıdan bakmaktaydı.
Bu düşünce tarzı ve fikirler birden büyüler Seyyid Kutub'u.
Daha sonra yakın bir ilgi kurar bu nur yüzlü adamla.
Artık her şeyiyle kendini bu fikirlere adar.
Günde 8 saatten aşağı çalışmaz,eserler hazırlar,konuşmalar yapardı.
Mısır İçinde ve dışında pek çok toplantı ve konferanslara katılır.
Mısır'da yapılan askeri bir darbe sonucu başa geçen yeni hükümet,
O devrin Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'a karşı düzenlenen başarısız suikast girişiminden sonra İhvan-ı Müslimin'i sorumlu tutar
İçlerinde Seyyid Kutub'un da bulunduğu onbinlerce İhvan-ı Müslimin mensubu zindana atılır.
Hapishanede ağır işkenceler maruz kalması sebebiyle mide ve bağırsak kanamaları geçirir.
Buna rağmen cellatlar, eğitilmiş köpeklerle kovalıyordu Seyyid Kutub'u.
Hastalık veya yorgunluktan bir an bile bir an bile koşamadığı zaman köpekler vücudunu parçalıyordu.
Ancak bu şartlara rağmen ne düşüncelerinden nede onları söylemek ve yazmaktan vazgeçiyordu.
Mahkemesini izlemek için gelen İnsan Hakları Temsilcisi'nin vücudundaki işkence izlerinin görünmemesi için mahkeme ertelendi.
Temsilci Mısır'dan ayrıldıktan sonra mahkemeye çıkartılarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
10 yıl sonra yani 1964'te bazı sebeblerden dolayı tahliye edilmiş ancak evinde zorunlu ikamete tabi tutulmuştu.
1965 yılında ise yazdığı bir eserden dolayı tekrar tutuklanır.Bu kez yaşı 60'a dayanmış ve 3-4 hastalığa birden yakalanmıştı.
Bazı mahkeme kararları ile bu sefer idamına karar verilmişti.
İdamı henüz netleşmemişken Nasır, Seyyid Kutub'a:
"Eğer, şimdi benden özür diler ve bu davayı gütmeyeceğine dair söz verirsen seni bağışlarım." der.
Ancak, Seyyid Kutub'un bu teklife karşı cevabı ise dehşet vericiydi:
"Eğer ben bu cezayı haketmişsem cezamı seve seve kabul ederim.
Ama bu ceza bana haksız yere verilmişse, o zaman bir münafıktan özür dileyecek kadar düşük değilim." der.
Bu cevap üzerine Nasır, Seyyid Kutub'un idamını emreder.
Ancak Seyyid Kutub bunu tebessüm ile karşılar.
Seyyid Kutub'u ziyarete gelen ve idamı hakkında üzülüp endişe edenlere karşı:
"Üzülmeyin, rüyamda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm.
Beyaz bir at üzerindeydi.
Bana "Sen üzerine düşeni yaptın. Şehadetin kutlu olsun." dedi." diyerek bu zor zamanda bile ihlas, samimiyet ve Allah'a olan bağlılığını göstermiş oldu.
Allah'ın Rahmeti Hakk yolundan ayrılmayanların üzerine olsun.